Onlarında bir evi, sıcak bir yuvaları vardı… Şimdi o evden ve mutlu anılardan geriye sadece bir bavul kaldı…
Güney İdlib kırsalına yönelik artan saldırılar sonucu evlerinden hızlıca çıkan aile saldırılardan korunmak için Türkiye-Suriye sınırında bulunan kamplardan birine gelmiş.
Um Yusuf “ Yanımıza hiçbir şey alamadık… Her şey rüya gibiydi. Hayatta olduğumuza inanamıyorum. Yolculuğumuzun birkaç gün süreceğini ve tekrar evimize döneceğimizi zannediyordum. Evimi terk edeceğimi, uzun bir süre dönmeyeceğimi bir an bile düşünmedim” diyor
Eşiyle beraber yağmurlu bir günde, evinden birkaç eşya almak için geri dönmüşler.
Um Yusuf o anı şöyle anlatıyor, “Köyün eteklerine vardığımızda, kötü bir şey olduğu hissettik. Ev harabeye dönmüştü tanıyamadık. Sadece bulunduğu yerden anladık evimiz olduğunu. Güzel evimiz harabeye dönmüştü… Her yerde barut kokusu ve enkaza dönmüş evler vardı. Ayakta duramadım, oturdum ve ağladım… Sonra bu yırtık bavulu bulana kadar aramaya devam ettim.”
Um Yusuf bavulu ve küçük kızının kalan kıyafetlerini alarak eşiyle çadıra dönmüş.
Um Yusuf cümlelerini şöyle tamamlıyor: Hayallerimiz ve hatıralarımız evimizin enkazına gömüldü; bu bavul hariç! Bu bavulu taşıyacağız ve bu yolculuğa devam edeceğiz.
2019 yılı Aralık ayında Maarat el-Numan beldesine yönelik olarak sivilleri hedef alan hava saldırılarının artması sonucu göç edenlerin sayısı 300 bine ulaştı. Çoğunluğunu kadın ve çocukların oluşturduğu göçmenler en doğal haklarından mahrum bırakılarak hayatlarını ve geleceklerini tehdit eden meçhul bir geleceğe doğru yola çıkıyorlar.
Uluslararası toplumun insan hakları ihlalleri karşısındaki duyarsızlığı açıkça görülüyor. Uluslararası insan hakları kanunu gereği devletlerin, mümkün olan tüm tedbirleri alarak silahlı çatışmalardan etkilenen sivilleri, kadın ve çocukları koruması gerekmektedir.
Siz de, İdlib’te dünyanın gözü önünde gerçekleşen bu insanlık dramını ve insan hikayelerini paylaşarak, yaşanan bu krizin durdurulmasında karar alıcı mercilerin sorumluluklarından kaçmasını engelleyebilirsiniz.